Şemdin Sakık

Kod Adı : Parmaksız Zeki
Kurtlar Vadisi Pusu Adı : Parmaksız



Şemdin Sakık 33 Erin şehit edildiği olay ile tanındı.Silahsız 33 tane fidan arkadaşlar...

Yıl 1993 Bingöl

90 askeri kolkola keçirip tam 1570 kurşun yağdıran insanlıktan nasibini almamış bir şahsiyet.Olay yerinde 1570 kovan bulundu
arkadaşlar.Türkiye için kara bir gündü.Taranan Erlerin içerisinde 3 Er sağ kaldı susayan erler şehit olan diğer devrelerinin kanlarını içtiler.
İnanılmaz dramatik bir olaydır bu.


Bu olaya tanıklarla devam edeceğim.

Şimdi olayı vadi açısından ele alalım.

Şemdin sakık 1998 yılında yakalandı.Kendisini yakalayan kişinin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu söylüyor.
Dizidede Abdülhey'in Mahmut Yıldırım olduğunu tahmin ediyoruz.Kısmen yakalayan Abdülheydi.Çünkü özel bir tim tarafından yakalandı ve bu timde Yeşil Kod adlı
Mahmut Yıldırım'da vardı.Dizidede aynı şekilde tim içerisinde Abdülhey'de vardı.Ayrıca yukarıda bu şahsiyetin kod adını yazdım Parmaksız Zeki.Dizidede Parmaksız zaten.
Senaristlerimizde benim gibi tüm Türk Milletinin bu olayı ve bu kişiyi tanımasını istiyor.Onun için Kod Adını bile değiştirmeden diziye soktukları için kendilerine teşekür ediyoruz.

Dikkat ederseniz 55.Bölüm fragmanında Polat Alemdar Parmaksıza 33 erin öldürülme emrini senmi verdin diyor.Yani 55.bölümde bu anlattıklarıma tanık olacaksınız.




Şemdin Sakık: Beni Yeşil yakaladı

Kuzey Irak´ta 1998 yılında yakalanarak, Türkiye´ye getirilen terör örgütü PKK´nın bir dönem 2 numaralı ismi Şemdin Sakık, yazdığı kitabında kendisini yakalayan grubun başında ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım´ı ima ettiği öne sürüldü.
Genelkurmay´a bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı´na bağlı timler tarafından 8 yıl önce yakalanarak Türkiye´ye getirilen ve yargılandığı Diyarbakır´da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan “Parmaksız Zeki’ kod adlı Şemdin Sakık´ın adı, ‘Andıç olayı’ ile yeniden gündeme geldi.

Bir gazetede röportajı yayınlanan Sakık’ın avukatlarından Vedat Erten, müvekkilinin 16 Mayıs 2001 tarihinde Malatya´da düşen askeri askeri uçağa ilişkin kendisine, “Beni Irak’tan getirenleri götürdüler. Beni Irak’tan Türkiye’ye getirenler bu uçaktaydı. Ve içlerinde Yeşil de vardı” dediğini öne sürdü.

Şemdin Sakık, düşen uçakta olduğunu iddia ettiği Yeşil’in adını 2005 yılında Tuncer Günay tarafından kaleme alınarak piyasaya sürülen ‘Şemdin Sakık’tan mektuplar’ adlı kitabında yazmazken, kendisini yakalayan kişi olarak isim vermeden ‘Yeşil’i tarif etti.

SAKIK YAKALANMA ANINI ANLATTI


Şemdin Sakık, hapishanede görüştüğü arkadaşlarına kendisini Kuzey Irak’taki Duhok kenti yakınlarında 13 Nisan 1998 tarihinde başına silah dayayarak yakalayan kişinin ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu söylediği öne sürüldü.

‘Şemdin Sakık’tan mektuplar’ adlı kitapta Sakık, Kuzey Irak´ta nasıl yakalandığını şöyle anlattı:

“Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) Duhok temsilcisi, kaldığımız eve gelerek Mesut Barzani’nin Erbil’de benimle görüşeceğini söyledi. Kapıda duran cipe bindik, Erbil’e doğru hareket ettik. Bir süre gittikten sonra bindiğimiz araç, ovanın ortasında durdu. Peşmergeye niye durduğumuzu sordum, bana motorun hava yaptığını söyledi. Fırsattan istifade ‘küçük bir su dökeyim’ diyerek arabadan inip biraz uzaklaştım. Bu arada yoldan geçen bir araba, arabamızın arkasında durdu. İçinden 5 kişi çıktı. 2´si bana doğru gelirken, diğer 3’ü arabaya gitti. Bize yardımcı olmak için geldiklerini düşünerek tepkisiz kaldım. Tam bu esnada tanıdığım bir yüz tepemde durmuş tabancasını kafama dayatmış ‘Korkma seni öldürmeyeceğiz’ diyor. Tabancama uzandım, kılıfından çeker çekmez başıma aldığım bir darbeyle yere yığıldım. Bir başkası gelip bana iğne yaptıktan sonra sürükleyip arabaya götürdüler. Kardeşimi de getirip cenaze gibi arabaya attılar.”

Şemdin Sakık kitabın devamında, halen aranan ve yaşayıp- yaşamadığı bilinmeyen ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ı isim vermeden tarif etti. Sakık, “Gazetelerde, televizyon ekranlarında çokça gördüğüm yüzü tanımış, KDP’nin bizi Erbil’e gönderirken güvenlik vermemesini de gözönünde bulundurarak Türkiye’ye verildiğimizi anlamıştım. Tabii ki Türkiye’ye götürülmekten korkmuştum ama meşru olmayan o tanıdık yüz beni çok daha fazla korkutmuştu. Sorgudan geçirip ikimizi de öldürüp bir köşeye atacakları kaygısı içindeydim” dedi.’

´YILLARCA KAÇTIĞIM HELİKOPTERE BİNİNCE RAHATLADIM´


Şemdin Sakık kitapta, yakalanmasından yarım saat yol aldıktan sonra 18 yıl boyunca sürekli kaçtıkları helikoptere bindirildiklerini belirterek, “Ne gariptir ki ilk kez helikopterden korkmamıştım. Hatta arabadan indirilip helikoptere bindirildiğim için bir parça rahatlamıştım. ‘Beni öldürmek için götürselerdi herkesin gözü önünde helikoptere bindirmezlerdi’ gibi bir sonuç çıkardım. ‘İşin içinde gayrimeşru bir eyler olsa bile resmi görevlilerde var ki helikoptere bindirdiler’ diye düşündüm” diye devam etti.

Şemdin Sakık’ın kitabında ‘Meşru olmayan tanıdık yüz’ olarak nitelendirdiği dediği kişinin adını E tipi cezaevindeki arkadaşlarına ‘Yeşil’ olarak söylediği öne sürüldü. Adının açıklanmasını istemeyen ve Sakık ile görüşen bir hapishane arkadaşı, “Sakık, bana kendisini yakalayıp Türkiye’ye getirin ekipte Yeşil olduğunu söyledi. Kitabında da zaten tarif etmiş kendisini. Düşen uçak ile ilgili söyledikleri doğrudur” iddiasında bulundu.

Gelelim 33 Er'in şehit edilmesine

33 erin şehit olduğu 16 yıl önceki katliamdan sağ kurtulan üç asker, yaşadıklarını anlattı.

Yıl 1993. Malatya’dan iki sivil midibüse biniyorlar. Hepsi sivil giysili. Üniforma ve postalları çantalarında. Hiçbirinde silah yok, kendilerine refakat eden tek bir askeri personel de. Saat 18.00. Bingöl’e 10 kilometre var. Dağlık, dar bir yol. Birden silah sesleri yankılanıyor. İlk virajı geçtiklerinde, 50 PKK’lının karşı yönden gelen Bingöl Tur’a ait bir otobüsü durdurup, çoğunluğu terhis olmuş ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan 50 yolcuyu esir aldığını görüyorlar. Şoföre bağırırlar; ‘Geri dön!’ Şoför oralı olmaz. Zaten 4 saatlik yolda 3 mola vermiş... Otobüsün kapısını, ‘Orada ben yoktum’ diyen Şemdin Sakık, o zamanki adıyla ‘Parmaksız Zeki’ açıyor.

OSMAN PARTAL ANLATIYOR

Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Van-Özalp’taki birliğime gidiyordum. Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför bir ara lastik patladığını söyleyip durdu. Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm. Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum. Galiba telsizle konuşuyordu. Şemdin Sakık, şimdi Hürriyet’te yayımlanan açıklamalarında ‘Eylem planlanırken buradan askerlerin geleceğini bilmiyorduk’ diyor. Yalan söylüyor. Çünkü ilk otobüsün en ön koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. Omuzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu. Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu. ‘Arkada, geliyor’ cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya. Yani bizi bekliyorlardı.

DOĞULU-BATILI DİYE AYIRDILAR

Geceyarısına kadar teröristlerle yürüdük. Mola verildiğinde niçin kaçırdıklarını, amaçlarını sorduk. ‘TC ateşkes ilan edince, iki gün içinde sizi serbest bırakacağız’ dediler. Saat 01.00 sularıydı. Sakık’ın talimatıyla tek sıra olduk. Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu-Batılı diye bizi iki gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi. Dağda koşar adım yürümeye başladık. Bize eşlik eden teröristler sürekli değişiyordu. Toplam 300 kişiydiler. Bir köye gittik. Kapısını çaldıkları evlerden başka teröristler çıkıp gruba katıldı. Kimi terörist evlere gidip istirahat etti. Bir ahıra soktular bizi öldürmek için. Sonra vazgeçtiler. Tekrar yürümeye başladık. Sabahı göremeyeceğimi düşünüyordum. Yıldızlara son kez bakıp annemi, babamı, köyümü düşündüm. Bir ırmaktan geçerken su içtik. Dağ yoluna çıktık. Davranışları sertleşti. Durdurdular. Saat 03.00 sıralarıydı. Yolun kenarına dizilmemizi istediler. Kolkola girip sıklaşmamızı istediler. Yanımdaki arkadaşıma ‘Devrem bizi vuracaklar’ dedim.

DEVREMİ ÖLÜ GÖRÜNCE BAYILDIM

Tir tir titriyordum. Kalaşnikof, Bixi ve Kanvasların emniyetlerini açtılar. Sonumuzun geldiğini anladım, kelimeyi şahadet getirip kendimi yere attım. Taramaya başladılar. Dizime bir mermi isabet etti. Vurulanlar üzerime düşüyordu. Kafamı koruyordum. Hepimizin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi yağdırdılar. Gittiklerini, seslerin uzaklaşmasından anladım. Altı yedi arkadaşım sağdı henüz. Diğerleri paramparçaydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar, inleyenler... Su istiyorlardı. ‘Anne, anne’ diye bağırıyorlardı. Öldüğümü zannediyordum. Kendimi çimdikledim, ölmemişim. Devremi beyni parçalanmış görünce bayılmışım.

Bizi yan yana dizip 1570 mermi sıktılar.

Ayılınca şehit arkadaşlarımı sırt üstü çevirdim. Dokunduğum her uzuv elimde kalıyordu. Beyin, ayak... Yardım aramak için yukarı doğru koşmaya çalıştım. Kan kaybediyordum. Asfalta çıktım, bir kamyonla yakındaki Elmalı Karakolu’na gittim. Olanları anlattığımda dinleyen jandarmalar ağlamaya başladı. Helikopter, tanklar geldi. Şehitleri aldık. Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu. Yani silahsız erlerin herbiri için 50 mermi kullanmışlardı...

Şoför biliyordu

ERKAN OMAY ANLATIYOR

Adanalı hemşerim Mehmet Tura’yla Manisa-Kırkağaç’ta acemi eğitimimi tamamladım. 24 Mayıs sabahı, jandarma komando olarak Siirt’teki birliğimize gitmek üzere Malatya’dan iki sivil midibüse bindirildik. 50 askerin hiçbirinde silah yoktu. Bizi koruyan refakatçı da. Bingöl’e 10 kilometre kaldığını belirten tabelayı geçtik, ilk dönemeçte silah sesleri duyduk. Saat 18.00’di. Karşı yönden gelen Bingöl Tur otobüsünü tarayan 50 kadar PKK’lı, çoğunluğu bizim gibi asker olan yolcuları indirmişti. Şoföre geri dönmesi için bağırdım. Duymazdan geldi. Zaten tuhaf şekilde, 4 saatte 3 mola vermişti. Bizi indiren PKK’lılar ‘Geleceğinizi biliyor, sizi bekliyorduk’ dedi. O sırada feryat figan, yaşlı bir adam çıktı karanlıklardan. ‘Oğluma ne yaptınız’ diyordu. Adını söyleyince oğlunun otobüslerde olmadığı anlaşıldı. Çok yaşlı olduğu için babaya dokunmadılar. Geldiği gibi gitti. O baba sayesinde kurtulduk. Hepimizin öldüğü sanılıyordu. Askere gidip sağ kalanlar olduğunu söylemeseydi teröristler hepimizi öldürecekti.

YANLIŞLIKLA 9 ŞEHİT DAHA

Sürekli yürüyorduk. Ertesi gün 12.00’de silah seslerinden askerlerin yaklaştığını anladım. Asıl harekat 16.00’da başladı. Sikorsky ve F-16’lar uçuyordu tepemizde. PKK’lılar kazma kürek çıkarıp siper kazdı, kayalıklara saklandı.

Bizi hedef olarak ortada bıraktılar. Askerimiz, yanlışlıkla içimizdeki 9 eri şehit etti bu yüzden. Müthiş bir yağmur vardı. Bizi kalkan olarak kullanan Şemdin Sakık bir ara yanımıza geldi, sağ kaldığımızı görünce şaşırdı. Teröristler geri çekiliyordu. 13 kişi kalmıştık. Kurşuna dizilenlerin arasından kurtulan Osman Partal da aramızdaydı. Ellerimizi çözmeyi başardık. Kaçmaya başladık. Karşılaştığımız birkaç teröriste ‘Bizi serbest bıraktılar’ dedik. İnandılar. Birbirimizden ayrılmış, askerlerin bulunduğu yöne koşuyorduk. Bulduğum bir dala beyaz mendil bağladım, bir yandan bağırıyordum. Tükendiğim anda korucular ve askerlerden oluşan timle karşılaştım. Mavi berelileri görünce ağlamaya başladım. Komutan ‘PKK’lı var mı içinizde?’ diye sordu. Sonra sarılıp hepimizi tek tek öptü. Bingöl Cezaevi’ndeki bir koğuşa götürdüler bizi. Elbiselerimizi değiştirdik. Evlerimize telefon edebileceğimizi söylediler. Kafam durmuştu yaşadıklarımdan sonra. Evin telefon numarası bir türlü aklıma gelmediği için arayamadım.

ERKAN UMAY ANLATIYOR

10 kişilik yakın korumaları arasındaki, ‘hemşire’ diye hitap ettikleri kadın bizimle alay etti. Sakık, ‘Sorunumuz rütbelilerle, size bir şey yapmayacağız’ dedi. Her birimize nereli olduğumuzu sordu. Aramızda Denizli ve Konya’dan olanlar çoğunluktaydı. Hemşerilerden oluşan timler daha başarılı olur, tehlikelidir diye bir kenara ayırdılar. Şehit olan 33 arkadaşımızın çoğunun bu iki ilden olmasının nedeni bu. Bu arada bir er ‘Ben Kürt’üm’ deyince PKK’lı ‘Kürt-Türk fark etmez. Asker askerdir. Biz askere düşmanız’ dedi. Tek sıra olmamızı istediler. En başta ben vardım. Mehmet Tura 6’ncıydı. Yan yana olalım diye gittim, 7’nci oldum. ‘Baştan 6 kişi gelsin’ dediler. Diğer sıralardan aldıkları 6’şar kişiyle bir grup oluşturdular. ‘Kolkola girin’ deyip götürdüler. Arkadaşlarımız kolkola ölüme gittiler.

SİLAHLAR 10 DAKİKA HİÇ SUSMADI

Derken yer gök Kalaşnikof cayırtısına boğuldu. Kalaşnikoflar 10 dakika boyunca hiç susmadı. Mehmet’in bana son bakışını unutamıyorum. Sırada yer değiştirmesem, onun önünde dursam beni götüreceklerdi, Mehmet ölmeyecekti. Adana’da ticaret lisesinde sevdiği bir kız vardı. Terhis olur olmaz evleneceklerdi.

Askerin üniformasını çıkartıp kendisi giydi.

ERKAN OMAY ANLATIYOR


Sayıları 150’yi bulan PKK’lıların silah tehditi altında yürümeye başladık. Bir köyün alt tarafında durduk. 15 yaşındaki terörist ‘200 metreden sigarayı bile vururum’ diyerek böbürleniyordu. İçimizde komando olup olmadığını sordu. Tişörtümde ‘Kırkağaç-Komando’ yazıyordu. Beyaz gömleğimi çıkarmamı istediler.Devrem Konyalı Adnan Gebeş’in verdiği parkayı giyip, bunu sakladım. Bu sırada teröristler el koydukları çantalarımızda bulunan üniforma ve postallarımızı giydi. Türk askeri kılığına büründüler. Ellerimizi sicimle bağladılar. Mehmet Tura’yla kaçmaya karar vermiştik. Tuvalet bahanesiyle elimi çözdürdüm. O sırada korkunç suratlı bir terörist gelip Kalaşnikofu ağzıma soktu. ‘Bir daha kaçmayı aklından geçirirsen beynini dağıtırım’ dedi. Sabahın 02’sine kadar yürüdük. Elebaşı Şemdin Sakık, Türk askeri üniforması giymiş, elindeki telsizle emir yağdırıyordu.

Üstün başarılı işsiz .

Erkan Omay, Diyarbakır Askeri Hastanesi’nde bir hafta psikolojik tedavi gördü. Hava değişiminden sonra havancı jandarma komando olarak Eruh’taki birliğine katıldı. Sevkiyatın yine korumasız otobüslerle yapıldığını görünce tepki gösterdi, birliğine uçakla gönderildi. Katıldığı operasyonlarda çok sayıda üstün başarı belgesi aldı. Şu anda işsiz olan Omay, ‘En ufak bir şey olsun, askere gönüllü giderim’ diyor.

--------------------------------------------------------------------------
Bizi tarayan PKK’lıyı 4 yıl sonra yakalattım

Tekerlekli sandalyeye mahkum olan Erdal Özdemir, değişik dönemlerde tedavisi için Denizli’de bulunan askeri hastaneye gidiyordu. Bingöl katliamının üzerinden 4 yıl geçmişti. Ancak, Erdal Özdemir, kendisine ateş edenlerden bazılarının yüzünü hiç unutmadı. Erdal, kendisini ateş eden PKK’lıyı nasıl yakalattığını şöyle anlattı: ‘Kuzenimle birlikte hastanenin hariciye koğuşuna gittik. Koridorda doktorun gelmesini bekliyorduk. O sırada aynı yere gelen iki asker gördüm. Yüzlerine bakınca birisini hemen tanıdım. Bu, bana ve silah arkadaşlarıma Kalaşnikofla kurşun yağdıran PKK’lılardan birisiydi. Aradan 4 yıl geçmiş, şimdi asker olmuştu. Ben dikkatlice yüzüne bakarken, sanki o da beni tanımıştı. İkimiz de heyecanlandık. Orada ‘33 eri vuranlardan birisi burada’ diye bağırmaya başladım. Biraz sonra bu kişiyi yakaladılar. Benim yanılıp yanılmadığımı anlamak için çok değişik teşhis yöntemleri uyguladılar. Hiçbirinde de yanılmadım. Zaten bu kişi de DGM’de yargılanmaya başlamıştı.’

MAHKEME: ŞÜPHENİN SANIĞIN LEHİNE YORUMUNA

Genelkurmay yetkilileri, Denizli’de bu olayın yaşandığını doğrularken Erdal Özdemir’in dikkati sonucu 33 erin şehit edilmesi olayına katılan ve eylemin olduğu dönemde 16 yaşında olan Bingöllü Necmettin A.Tekin’in yakalandığını söylediler. A.Tekin, Jandarmada ve DGM’de verdiği ifadede Bingöllü olduğunu, ancak eyleme katılmadığını öne sürdü. Mahkeme ‘kuvvetli bir şüphe mevcut olduğundan şüphenin sanık lehine yorumlanmasına’ karar verdi ve Necmettin A. Tekin hakkında beraat kararı aldı.

Köylüler Kürtçe alay ediyordu

ERDAL ÖZDEMİR


o gün Hatay-Serinyol’da bulunan 121. Jandarma Alayı’nda acemi eğitimini tamamladıktan sonra yeni görev yeri Bingöl’e gidecekti. O da şoförden şüpheleniyordu. Bingöl’e 10 kilometre kala mola vermişlerdi. ‘Gözüm hep şoförün üstündeydi. Sanki bize doğru bir kötülük yaklaşıyordu. Telefon edişinden, iyice huylanmıştım. Sanki bir yerlere haber veriyordu’ diyor ve anlatıyor: ‘Yolumuza devam ettik. Az ilerledikten sonra beyaz renkli bir kargo kamyonuyla yolu kesmişlerdi. Başta, elleri silahlı 10-15 kişiydiler. Sonra sayı giderek artmaya başladı. Bizi de araçlarımızdan indirip tek sıra halinde durmamızı istediler. Daha sonra birisi, 5’erli sıra olmamızı istedi. Biz denilenleri yapıyorduk. İsmini bilmediğimiz bir köye getirdiler. Köylüler bize gülüyor, bazıları yüzümüze tükürüyordu. Bunlar çok ağrıma gidiyordu. Ancak çaresizdik. Yol boyunca PKK’lılar ‘T.C’ye askerlik yapmayın. Eğer bize katılırsanız canınız kurtulur’ diyordu. Köylüler PKK’lıları Kürtçe bir şeyler söyleyerek alkışlıyorlardı. PKK’lılar da onlara bir şeyler söylüyor, başarılarını kutluyorlardı.
Yüzükleri bile aldılar

Köyden çıktıktan sonra 3-4 saat daha yürüdük. Sonra 10’arlı sıra oluşturmamızı istediler. Ceplerimizi teker teker boşalttılar. Parmaklarında yüzük olanların yüzüklerini bile aldılar. Benim de üzerimde bulanan 2 milyon lirayı, Samsun sigarasını, jetonlarımı, çantamdaki spor ayakkabılarımı aldılar.’

Arkadaşımın kanını içerek sağ kalabildim

Katliamdan yaralı olarak kurtulan Erdal Özdemir, tüm çabalara rağmen felç oldu. Bugün tekerlekli sandalyeye mahkum olan Erdal ‘Ölen arkadaşlarımın intikamını almayı çok istiyordum. Ancak olmadı’ diyor ve ekliyor: ‘Yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Silahlar ölüm kusuyordu. Gelişi güzel ateş ediyorlardı. O an hepimiz yerlerdeydik. Ben yere düşerken, üzerime kol kola olduğum diğer arkadaşım düştü. Daha sonra ölmediğini gördükleri kişilerin üzerine birer kurşun daha sıktılar. Ben de yaralıydım ama altta olduğum için dikkat çekmiyordum. Az sonra büyük bir sessizlik oldu. Sürekli kan kaybediyordum. Kısa sürede kan durdurulmazsa ben de ölecektim. Üzerime düşen arkadaşımın akan kanını içmeye başladım. Belki bu şekilde hayatta kalabilirim diye düşünüyordum. Uzun bir süre sonra oradan 5 kişi yaralı olarak hastaneye götürüldük.’ ....

^^ÖZET^^

Emir Apo’dandı

90 silahsız askerden 33’ünün şehit edilmesiyle suçlanan Şemdin Sakık, ‘Şemdin Sakık’tan Mektuplar’ adlı kitapta olayı anlattı. ‘Eylem, Apo’nun talimatıyla yapıldı’ diyen Sakık, şunları söyledi: ‘Apo, önce eylemi gerçekleştirenleri kutladı, rütbelerini yükseltti. Sonra dünya kamuoyunda tepki çekince, ‘Şemdin’in işi’ diye üstüme yıktı.’


ACEMİ eğitimlerini tamamlayıp, asıl birliklerine dağıtım için otobüsle gönderilen 90 silahsız erin yolunu keserek indiren ve bunlardan 33’ünü şehit eden PKK’nın eski önde gelen ismi Şemdin Sakık, bu olayı ilk kez anlattı. Yakında ATO Başkanı Sinan Aygün’ün önsözüyle Tuncer Günay imzasıyla Adise Yayınları’ndan ‘Şemdin Sakık’tan Mektuplar’ adıyla çıkacak kitapta yer alacak ‘33 Askerin Öldürülmesi Olayı’ başlıklı mektubu Hürriyet elde etti. Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu bulunan Sakık’ın mektubu özetle şöyle:

ATEŞKES VARDI


1993 baharında PKK tek taraflı ateşkes ilan etmişti. Bu ateşkese herkes gibi ben de uyuyordum. 1993 Mayısının ilk haftasında örgüt şefi (Apo) Lübnan’da telsizden Türkiye’deki militanlara misilleme eylemi emri verdi. Kaydettiğimiz Apo’nun bu telsiz konuşmalarının kayıtları kağıda döküldü, çoğaltıldı ve tüm militan gruplara dağıtıldı. Bu konuşma metinleri hem devlette, hem de örgüt arşivlerinde dolu dolu. Bu ateşkesi ben bozmadım ama ne yazık ki bu yalan üstümde kaldı. Bu talimat değişik araçlarla militanlara ulaştıktan sonra, harekete geçen örgüt elemanları irili-ufaklı eylemler yapmaya başladılar. Çoğunlukla yollar tutuluyor, taciz atışları yapılıyor, mayın döşeniyordu.

200 MİLİTAN

Bu dönemde Bingöl kırsalında iki yüz civarında militan vardı. Bunlar iki ayrı ana grup ve bu gruplara bağlı küçük birimler halinde hareket ediyorlardı. Ana gruplardan biri Karlıova, diğeri Yayladere-Adaklı’da idiler. Bingöl’e giden militanları Diyarbakır’dan ben gönderdim. Her bir bölge sorumlusu aynı yetkiye sahipti ve hepimiz Apo’dan talimat alıyorduk.

YOL KESİLİYOR

Örgüt şefinin talimatına bağlı olarak, 24 Mayıs 1993’te Bingöl-Elazığ karayolunun Çevrim Pınar mıntıkasında, 50-60 kişilik bir grupça yol kesimi yapılıyor. Bu eylem planlanırken, buradan askerlerin geleceği bilgisi yok. Her zamanki gibi propaganda yapmayı, para toplamayı, aradıkları bazı insanları kaçırmayı ve yardıma gelecek güvenlik güçlerini pusuya düşürüp vurmayı düşünüyorlar.

3 OTOBÜS ASKER

O işlek yol kesiliyor, gelen her araba durdurulup indirilenler bir tarafa çekilip onlara propaganda yapılıyor. Kimisinden de para toplanıyor. Bu sırada peş peşe gelen 3 otobüs durduruluyor. Her üç otobüs de tıklım tıklım asker doludur.

YARDIM GELİNCE

Bu tartışma henüz sonuçlanmadan Bingöl’den haber alan askeri bir birlik panzerlerle olay yerine girerken militanların kurduğu pusudan ateş açılıyor. Bu çatışmayla birlikte otobüslerden ayrılan askerlerin üzerine ateş ediliyor. Olayda 33 asker ölüyor, 60 civarında asker ise serbest bırakılıyor. Militanlardan ise iki kişi vuruluyor.

ŞAM’A MÜJDE


Olay sonrası eylemci gruba yönelik yoğun operasyon başladığı için uzun bir süre telsiz bağlantısı kurma imkanı bulamadım. Bir ay sonra telsiz bağlantısı kurdum ve olay hakkında bilgilendim. Ancak, onlar bir köye inip Şam’a telefon açmış ve örgüt şefini bilgilendirmişlerdi. Olayın hemen ardından, örgüt şefi çıktığı BBC radyosunda eylemi savunan bir açıklama yaptı, eylemin sorumluluğunu üstlendi. Olayın nefsi müdafaa ve misilleme eylemi olduğunu, benzer olayların yaşanmaması için operasyonların durdurulması gerektiğini söyledi.

KATİLLERE ÖDÜL

İlk fırsatta o grubu kutladı ve sözde rütbelerini yükselterek onları ödüllendirdi. Türkiye ve dünya kamuoyundan bu eyleme karşı sert tepkiler yükselince; bu kez 180 derecelik dönüş yaptı. Çünkü Şemdin’in tasfiye edilmesinin zamanı gelmişti. Apo, söz konusu açıklamayı yapmamış, bütün dünya onu duymamış gibi davrandı. Olayı kınamaya, olayın örgüt içi çetelerce yapıldığını savundu. İsim vererek olay mahallinden uzaktaki şahsımı tepkilerin hedefi yaptı.

HEPSİNİ ÖLDÜRSEYDİNİZ


‘Neden 90 askeri öldürmediniz’ diye hesap sordu.

33 silahsız askeri illerine göre seçip, öldürmüşler


BU askerlerin üzerinde asker kıyafetleri var ama bir tek silah yok. Bunlar Malatya’da iki aylık acemi eğitimlerini bitirmiş, asıl görev alanları Erzurum ve Muş’a sevk edilen askerler. Bunları indirip yoldan uzaklaştırıyorlar, götürdükleri yerde memleketlerini baz alarak bir kısmını seçiyorlar. Bunlara ne yapacaklarini tartışmaya başlıyorlar. Kimisi esir almayı, kimisi serbest bırakmayı, kimisi de vurmayı öneriyor. Olay esnasında Kulp İlçesi’nin arkasına düşen dağdaydım. Haberi önce TRT’den ve daha sonra BBC radyosundan duydum. Hatta ‘33 silahsız askerimizi vurdular’ diye haber geçince, ‘silahsız asker ne arar çatışmanın bu kadar yoğun olduğu bir ortamda’ diye habere tepki göstermiştim. Hiç kimse, Zeynel kod adlı militanın 90 asker içinden illerine göre bazı eratları seçip kurşuna dizmesinin nedenleri üzerinde durmadı. Olaya katılıp yakalanan ‘itirafçı militanlar’ bile benim bu olaydan haberimin olmadığını, ben yakalanmadan söylemişlerdi. Eylem planı yapmadığımı, talimat vermediğimi bile söylemişlerdi. Bütün bunlara rağmen suçlandım.

Saygıyla eğiliyorum

Şemdin Sakık şimdi şunları söylüyor: ‘O dönemin şartlanmış kafasıyla, üzüldüm desem yalan olur. Ama şimdi, ölen her askerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.’


Yorum Sizlerin Arkadaşlar...

O gün bu katliamda yaşamını yitiren tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.

KurtlarVadisi-Pusu.Com haber servisi
mak_sas_sat

mak_sas_sat

0 Comments:

Post a Comment