Mükemmel bir zamanlamayla geldi "altın vuruş". Tam da krizin etkileri can yakmaya başlamış, Türkiye'nin doğusunda şiddet tırmanmışken Makine Kimya Endüstrisi Kurumu'nun (MKE) kampanyası yüreklere su serpti. Kriz ortamından etkilenmemek ve eldeki stokların tüketilmesi için taksitle silah satışına başlandı.
Bilmeyenler için hatırlatalım; artık silah satın almak isteyenlere MKE 10 taksit imkânı sunuyor. Kampanya ile isteyen 545 YTL değerinde bir Fatih-13'e, isteyen 1800 YTL değerinde altın kaplama 9 mm bir Kırıkkale'ye sahip olabiliyor.
Son günlerde gündeme gelen bu kampanya MKE açısından ilk değil. Kurum ilk kez 2006 yılında kredi kartına taksitli silah satışı yapılacağını açıklamış gelen tepkiler üzerine bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı. MKE'nin bir defaya mahsus böyle bir kampanya yapacağı söylenen açıklamada şu ifadelere yer veriliyordu: "Bu şekilde satışlar ile hem vatandaşın ihtiyaçları yasal olarak karşılanmakta hem de kaçakçılık ve illegal kullanımın önüne geçildiği değerlendirilmektedir. Atatürk'ün emir ve direktifleriyle kurulmuş olan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu yurt savunmasında hizmet etmenin gurur ve onuru ile faaliyetlerini sürdürmektedir."

Yurt savunmasına katkı
Tekrar eden kampanyalar 2006 yılındaki bu açıklamayı zaten anlamsız hale getirse de kurumun bireysel silahlanmayı teşvik eden tavrını "yurt savunmasına katkı" olarak tanımlaması oldukça tehlikeli bir bakış açısını ortaya koyuyor.
Kendi hukukunu yaratma pratiğinin hayli gelişmiş olduğu bu topraklarda, bireysel silahlanmaya teşvik için "yurt savunmasına katkı"dan daha etkili bir "silah" bulmak pek mümkün görünmüyor. Ayrıca hatırlamakta fayda var: Kurtlar Vadisi'nin vatansever karakteri öldüğü için bir halı saha maçında saygı duruşunun yapıldığı bir ülkede gerçekleştiriliyor bu kampanya. Dahası aynı saygı duruşuna icabet etmediği için dayak yiyenlerin bulunduğu ve her zaferin, mutluluğun silahla kutlandığı, hüzün ve sevincin şiddet ile kardeş olduğu bir ülkede...
MKE'nin daha fazla silah satışıyla, kaçak silah satışının engellenmesi tezi de oldukça tartışmalı. Silah satışını artırıp, kaçak satışı durdurabilmiş bir ülke henüz istatistiklere giremedi.
Taksitli silah satışının büyütülmemesi gereken bir durum olduğunu düşünenler, Türkiye'de silah satışının yasal çerçevede ve ruhsata bağlı olarak gerçekleştiği için sorun yaratmayacağını iddia ediyor. Ancak asıl sorun bu değil. Bireysel silahlanmadaki yükselişin, şiddet ve cinayetleri artırmaması mümkün değil. Silahın legal ya da kaçak olması bu bakımdan pek bir anlam içermiyor. İkisi de aynı sonuca hizmet ediyor. Zaten MKE'nin açıklamasından yola çıkarsak, "Legal silah öldürmez" gibi bir yargıya ulaşmamız da mümkün. Oysa, Türkiye'deki durum bunun tam tersini kanıtlıyor.

5'te bir cinayet oranı
Umut Vakfı, Türkiye'de bireysel silahlanmaya karşı en önemli karşı duruşu sergileyen sivil toplum kuruluşlarından biri. Vakfın yaptığı çalışmalar, bireysel silahlanma ile paralel olarak silahla yaralama ve cinayet sayılarındaki artışı da ortaya koyuyor. Türkiye'de her yıl ortalama 3 bin kişi ateşli silahlar sebebiyle hayatını kaybediyor. Başka bir deyişle her yıl satılan silah sayısının 5'te biri kadar silahla cinayet işleniyor.
Türkiye'de ruhsatlı ve ruhsatsız toplam 9 milyon silahın bulunduğu tahmin ediliyor. 2008'in ilk üç ayında bir yıl öncesine oranla silah kulanımında yüzde 57'lik bir artış var. Belki de MKE yetkililerini memnun edecek bir gelişme, 2008 yılında silahla yaralama ve cinayet sayısında ruhsatlı silah kullanımında artış gözlenmekte. Ve trafikte seyreden yaklaşık 500 bin araçta silah bulunuyor. Bu rakamlar, Türkiye'nin sevinçte ve hüzünde benzer "galeyan" geleneği düşünüldüğünde daha anlamlı hale geliyor.
Bazı şeyler çok çabuk unutuluyor. 10 yaşındaki İzel Edebali, 11 yaşındaki Murat Can Ercik ve 11 yaşındaki Hüday Gündoğdu da kısa süre içinde unutulanlardan... Bu üç çocuğun ortak bir özelliği var: Çok değil, bundan üç ay önce sonuçlanan Avrupa Şampiyonası'nın sevincini yüzlerinde hissettiler. Türkiye'nin farklı yerlerinde üçü de maç kutlamaları sırasında kafalarından vuruldu. Belki aynı kutlamalarda ölenler kadar şanssız değiller ama hepsi bu "zaferin" izini ömürleri boyunca taşıyacak. Ve unutmamak gerekiyor; bu, sadece bir kutlamaydı. Türkiye'nin siyasi ve ekonomik açıdan çalkantılara gebe olduğu bu günlerde MKE kampanyasındaki zamanlama, "Gel vatandaş, bir an önce önlemini al" çağrısı olarak da kabul edilebilir.
Tiyatroda "Çehov'un silahı" diye bir kavram vardır. Bir Çehov oyununda sahnede bir silah varsa, mutlaka bir zaman, bir yerde kullanılacaktır. Gerçek hayatta da aynı şeyin geçerli olduğunu düşünüyorum. Eğer bir silah varsa o ya da bu şekilde kullanılır. Umut Vakfı'nın çağrısına kulak vermekte fayda var, bir devlet kuruluşu olarak MKE, sivillere silah satışını durdurmalı. Ve aynı şekilde sivillere silah satarak yurt savunmasına katkıda bulunduğu söylemine de son vermeli.
Nisan ayında Akdeniz Üniversitesi'ni silahla basarak olay çıkaranların cuma günü yapılan duruşmasında da MKE'nin iddialarına benzer sözler duyuldu. Kampusta öğrencilere silah doğrulttuğu görüntülerle hafızalara kazınan Ömer Ulusoy'un avukatı şöyle diyordu: "Ömer, olaylar daha da kötüye gidebilecek noktadayken ileriye götürülmemesine yol açmıştır. Güvenlik görevlilerinin yapmadığını, Ömer yetki gaspı yaparak, bu fiile neden olmuştur."

Ne mutlu ki taksitli satışlarla Ömer gibi düşünenlerin işi kolaylaşıyor. Artık bütçelerini fazla zorlamadan daha fazla insanın, toplum güvenliği için hizmet edeceğini bilmek yüreklere su serpiyor.

0 Comments:

Post a Comment