Sitemizin hazırlamış olduğu Kurtlar Vadisi Pusu Senaryo Yarışması sonuçları açıklanmıştır.

Kurtlar Vadisi Pusu senaryo yarışmamızın birincisi "börteçine27" kullanıcı adlı üyemizi kutluyoruz...

Yarışmaya Katılan Herkese Teşekkür Ediyoruz...

www.KuRTLaRVadiSi-PuSu.CoM Yönetimi

"börteçine27" kullanıcı adlı üyemizin senaryosu ;

Alevler evin dört bir yanını sarmıştı. İskender ve adamları içerdekilerin dışarıya çıkamayacağından emin olana kadar bekliyorlardı.

İskender : Bakalım hangimizin ateşi daha büyük Polat… Alemdar.

Hikmet’in evinin karşı tarafında, evi görebilecek uzaklıkta siyah bir minibüs beklemekteydi. Minibüsün camları siyah olduğundan dışarıdan içerisi gözükmüyordu.


Minibüsün içi
Önde birisi şoför koltuğunda olmak üzere iki kişi oturuyordu. Arka tarafta da altı kişi vardı. Hepsinin üzerinde siyah özel harekat timi üniformaları vardı.Ve başlarında siyah bereleri…Hiç birinin yüzü görünmüyordu.Ellerinde silahları avına atılmayı bekleyen şahin gibi en uygun anı bekliyorlardı.Minibüste çıt çıkmıyordu. Evin etrafındaki alevler ise yükselmeye devam ediyordu.

İskender arabasına doğru ilerlemeye başladı. İlerlerken adamlarına bir şeyler söylüyordu. İskender arabasına bindi. Adamlar ortalığı kolaçan ettikten sonra onlarda arabalarına bindiler. İskender evdekilerin öldüklerine tam kanaat getirememiş olacak ki ikisi evin önünde ikisi arkasında olmak üzere dört tane adamını orda bırakıp gitti.

Minibüsün içi

-Komutanım, başlayalım mı?
Komutan : Bekleyin.

İskender’in arabası gözden kayboldu.

-Komutanım…
Komutan : Biraz daha…Sabredin.
-Ama…
Komutan : (Sinirli bir şekilde) Sabredin dedim.

Komutanın gözü İskender’in adamlarının üzerinden bir an olsun ayrılmıyordu. Arada kaçamak bir bakışla minibüsün ön tarafındaki saate bakıyordu. İçinden “Az kaldı biraz daha dayanın reis, biraz daha” diyordu.Bu sırada İskender’in adamlarından birinin telefonu çaldı.

Komutan : Hazır olun.

Zaten herkes hazırdı. Yayından çıkmayı bekleyen ok gibiydiler.

Komutan : Diğer ekibe söyleyin. Arkadakileri alsınlar. Bizimle beraber harekete geçecekler. Aynı anda… Ne önce ne sonra.

Cümlesini bitirdiği an, İskender’in adamı telefonu kapattı.

Komutan : Şimdi…



FLASH BACK (20 dk. Öncesi )

Herkes yemek masasının etrafında oturmaktadır. Polat duyduğu sesin sebebini merak eder ve ayağa kalkar.

Nazife Anne : Bir şey mi oldu oğlum?
Ömer Baba : Hayırdır evladım…
Hikmet : Polat…

Polat eliyle sessiz olmalarını işaret eder.

Gönül : Hikmet ne oluyor?
Hikmet : (Gönül’ün elini tutarak) Bir şey yok canım

Polat dikkatlice pencereye yaklaşır. Perdenin arkasından İskender’i ve adamlarını görür.Ve arkasından alevleri…

Polat : İskender…
Hikmet : Ne İskender’i…
Eren : Abi O içerde değil miydi?

Aynı anda herkes alevleri görür.

Hikmet : Allah kahretsin.
Nazife Anne : Allah’ım yardım et, der.Elini ağzına kapatır.
Ömer Baba : Amin…
Polat : Hikmet, evde alevlerin en son ulaşabileceği yer neresi?
Hikmet : Banyo.Evin ortasında.
Polat : Hikmet, herkesi oraya götür.
Nazife Anne : Alii…
Ömer Baba : Ben alırım.
Polat : Tamam.Eren sen de bulabildiğin kadar çarşaf getir.
Eren : Tamam

Hikmet herkesi banyoya götürür. Eren çarşaf bulmak için bütün odalara girer. Yatak odasında bulabildiği çarşafları alıp getirir. Polat mutfağa dalar. Tüpü kapatır. Etraftaki tüm elektrikli aletlerin fişini çekti. Eren’in getirdiği çarşafları mutfakta ıslattı. Evin içini duman kaplamaya başlamıştı. Polat, Eren ve Hikmet’in yardımıyla odaların kapılarına ıslak çarşafları geçirerek kapattı. Dumanın içeriye girmesini biraz olsun engellemeye çalışıyorlardı. Tamamıyla durduramadıkları için duman üçünüde etkilemeye başlamıştı. Dış kapı ve banyonun kapısı hariç tüm odalara çarşafları geçirdiler.
Polat kalan son çarşafı mümkün olduğu kadar çok ıslatır. Banyoyu göstererek:

Polat : Eren, Hikmet içeri…

Banyodaki havalandırma sayesinde duman banyoya fazla girmemiştir.
Eren ve Hikmet tereddüt eder. Birbirlerinin yüzüne bakarlar. Polat sesini biraz daha yükselterek:

Polat : Hadi, itfaiye gelinceye kadar içerideki hava yeter.
Hikmet : Sen?

Polat dışarıya doğru bakar. Eren de Hikmet de banyoya girerler. Çarşafı kapıya geçirir ve kapıyı kapatırlar. Duman ve alevler hızla evin her yanını sarmaya başlamıştır. Polat dumandan dolayı nefes almakta zorlanır.

Polat : Yardım et Allah’ım…

Öksürmeye başlar. Dış kapı tamamıyla alev almıştır. Evin alev alan tahta kısımları alev parçaları halinde dökülmektedir. Polat kapıya doğru ilerlemeye çalışır. Birden kapının önünde Elif’i görür.

Polat : Elif…

Elif tebessüm ederek Polat’a bakmaktadır.

Polat : Elif… der bir daha. Bir kaç adım atar ve yere yığılır. Gözlerini birkaç defa açar ve kapar…

FLASH BACK SONU

Ekip minibüsten hızla fırlar. Evin önündeki iki adam ne olduğunu anlamadan vücutlarına isabet eden kurşunlarla yere yığılırlar. Herkes görevin ne kadar önemli ve acele yapılması gerektiğinin farkındadır. Arka taraftan gelen ekiple birlikte herkes karınca gibi çalışmaya başlamıştır. Bir kısmı eve girmeye çalışıyor, bir kısmı alevleri söndürmeye çalışıyor, diğerleri ise yerde yaralı olarak yatan Erhan, Nevzat ve Pürmüz’e ilk müdahaleyi yapıp, minibüse taşıyorlardı. Üçü de yaşıyordu ama çok kan kaybettikleri için durumları kritikti.
Komutanları bir an bile tereddüt etmeden alevlerin içine daldı. Adamlarından birkaç tanesi de arkasından... Dışarıda kalanlar alevleri söndürmeye uğraşıyorlardı. Komutan ve adamları tek tek odaları kontrol ediyorlardı. Kapıların hepsinde çarşaf vardı. Açmakta biraz zorlanıyorlardı. Açtıkları an da odadan duman ve alevler hızla üzerlerine geliyordu. Komutan birden banyonun kapısını fark etti. Çarşaf yoktu. Çarşaf içerden örtülmüştü çünkü.

Komutan : Ordalar, dedi.Ve eliyle orayı gösterdi.Adamlar hızla oraya yöneldiler.

Banyo da dumanla dolmuştu. Nefes almak imkânsız hale gelmişti. Tam bu sırada adamlar kapıyı kırdılar. İçerdekileri hızla dışarıya çıkarmaya başladılar. Komutan bir taraftan banyodakilerin çıkarılmasına yardımcı olurken gözleriyle de birisini arıyor gibiydi.

Hikmet : Polat, nerde? Dedi çıkarken, kısık bir sesle…

Komutan evin içinde Polat’ı aramaya başladı. Dumandan göz gözü görmez olmuştu. Birden komutan yerde yatan Polat’ı fark etti. Yere eğildi. Polat’ın yüzüne baktı.

Komutan : Reis, dedi sessizce.Daha sonra adamlarına seslendi.
Komutan : Çabuk, yardım edin.

Polat’ı kucaklayıp dışarı çıkardılar. Baygındı, çok zor nefes alıyordu. Yere yatırdılar. Araçtan getirdikleri oksijen maskesini taktılar.

Komutan : Araca götürün.

Polat’ı araca götürdüler. Komutan etrafı gözden geçirdikten sonra;

Komutan : Toparlanın, gidiyoruz.

Herkes araçlarına bindi, hızla yola koyuldular. Dört araç arka arkaya…
En önde Erhan, Nevzat ve Pürmüz’ü taşıyan araç vardı. İçinde ilk müdahaleleri yapılıyordu. Arkasındaki araçta Ömer baba, Nazife anne, Ali ve onlarla ilgilenen adamlar vardı. Rahat nefes alabilmeleri için yatırılmışlardı ve oksijen maskeleri takılmıştı üçüne de. Diğer araçta Hikmet, Gönül ve Eren vardı. Aynı müdahaleler onlara da yapılıyordu. En sondaki araçta Polat ve komutan vardı. Komutan Polat’ın başı ucuna oturmuştu.



FLASH BACK

Bir akşamüstü… Etrafta ağaçların bulunduğu dağlık bir arazi… Araziye yayılmış üniformalı adamlar… Herkes bir grup oluşturmuş; kimisi oturmuş sohbet ediyor, şakalaşıyor, kimi ağaçların altına çekilmiş dinleniyordu. Bazıları da akşam koşusu yapıyordu. Ali de sakin bir yere gizlenmiş her zaman yaptığı gibi yine Elif’i düşünüyordu. Yanına gelen Aslan beyle yanındaki genci fark edemedi.

Aslan Bey : Elif seni beklemekten bıkmış, başkasıyla evleniyormuş.
Ali : Şef…Elif öyle şeyler yapmaz.

Aslan bey gülümser. Ali Aslan beyin yanında sessizce duran genci fark eder. Onu ima ederek:

Ali : Hayırdır şef.
Aslan Bey : Bugüne kadar öğrenciliğini gördük.Bakalım öğretmenlik yapabiliyor musun? Görelim.
Ali : Yapma şef, benden öğretmen falan olmaz.

Aslan bey Ali’nin sözlerine aldırmaz. Arkasına bakmadan gider. Gittiği yerde laf atmadan da edemez.

Aslan Bey : Sana emanet, eti de kemiği de senin. Sinirini çocuktan çıkarma!

Ali ile genç çocuk baş başa kalır. Çocuğun üzerinde asker üniforması vardır. Başında da kepi, yüzü fazla görünmemektedir. Ali çocuğa pek bakmaz. Şöyle bir göz ucuyla baştan aşağı süzer.

Ali : Hoş geldin, nerden buldun Aslan beyi?
Genç : Ben bulmadım komutanım, o beni buldu.
Ali : Bendeki de soru (gülümser) tabi o bulur, başka kim bulacak ki.

FLASH BACK SONU

FLASH BACK SONU


Komutan, Polat’a bakarak gülümser.


FLASH BACK

Ali gence atış talimi yaptırmaktadır. Genç hedeflere tam isabet ettirmiştir. Ali öğrencisinin başarısından dolayı sevinir.

Ali : Aferin.
Genç : Sağolun komutanım.
Ali : Bak kızacağım.Kaç defa “komutanım” deme dedim.
Genç : Peki ne diyeyim komutanım?
Ali : Haydaaa (Biraz sinirlenir) Ne istersen de, komutanım deme.
Genç : Tamam. Reis desem olur mu?
Ali : Reis mi?(Gülümser)
Genç : Bizim oralarda bilgili, görmüş geçirmiş, yetenekli, lider ruhlu insanlara derler.
Ali : Peki ben öyle miyim?
Genç : Öyle olmasaydınız ne Aslan bey beni sizin yanınıza verirdi ne de ben sizin yanınızda dururdum.

Bu cevap Ali’nin hoşuna gider. Pek belli etmeden:

Ali : Anlaşıldı, tamam. Canın nasıl isterse onu söyle.

FLASH BACK SONU



Komutan, Polat’ın saçlarına bakar ve dudaklarından sessizce şu kelimeler dökülür:

Komutan : Saçlarına aklar düşmüş be Reis, yaşananlar rüya, düşmüş be Reis…




Abdülhey arabayla ilerlemektedir. Bir taraftan da telefonla Polat’ı aramaktadır.

Tlf. : Aradığınız kişiye şu an ulaşıl… Telefonu kapatır.
Abdülhey : Nerdesiniz abi?



Tuncay Kantarcı’nın Odası

Tuncay Kantarcı başını iki elinin arasına almış, yüzü yere doğru, masasında üzgün ve biraz da sinirli bir şekilde oturmaktadır.
Kapı çalınır. Tuncay Kantarcı oralı bile olmaz. Kapı bir daha çalınır. Tuncay Kantarcı yine sesini çıkarmaz. Kapı üçüncü kez çalınır ve müsaade beklemeden Hüsnü içeriye girer.

Hüsnü : Çok özür dilerim Tuncay bey.Eğer önemli olmasaydı böyle bir edepsizlik yapmazdım.

Tuncay Kantarcı başını kaldırıp Hüsnü’ye bakar.

Tuncay Kantarcı : Yine ne var Hüsnü Bey?
Hüsnü : Efendim bilmeniz gereken iki durum vuku buldu.
Tuncay Kantarcı : (Sinirli bir şekilde) Lafı dolandırmadan söyleyin Hüsnü bey.
Hüsnü : Tamam söylüyorum efendim. Gamze hanım ameliyattan çıktı.
Tuncay Kantarcı : Bunu bana söyleyeceğine Memati beye söyleseydin Hüsnü bey.
Hüsnü : Ben de öyle yaptım zaten efendim.
Tuncay Kantarcı : O zaman beni bunu için niye rahatsız ediyorsunuz Hüsnü bey?
Hüsnü : Ama Tuncay bey asıl anlatmak istediğim konuyla ilgili.
Tuncay Kantarcı : Hüsnü bey isterseniz artık uzatmadan konuya girin.
Hüsnü : Özür dilerim Tuncay bey. Memati beye haber vermeye gittiğimde kapının önünde kimse yoktu.(Hüsnü anlatırken görüntüde Hüsnü’nün odaya girişi ve gördükleri gösterilir.) İçeri girdim. (Tuncay Kantarcı dikkatlice dinlemeye başlar) Yatak boştu.
Tuncay Kantarcı : (Telaşlı bir şekilde) Ne demek boştu. Tahlile falan bir şeyler için götürmüşlerdir. Kazım bey yok muydu, nerdeydi? Onun haberi vardır.
Hüsnü : Telaşlanmayın efendim, sakin olun. Sakin bir şekilde düşünmemiz lazım. Ben Kazım beyle görüştüm. Onun bir bilgisi yok. Gamze hanımın fenalaştığını söyleyip, onu odadan uzaklaştırmışlar.
Tuncay Kantarcı : (Ayağa kalkar) Ne yapacağız? Polat beye haber verelim.
Hüsnü : Ben aradım efendim. Ulaşılamıyor.

Tuncay Kantarcı koltuğa oturup, öylece kalır.



Abdülhey Hikmet’in evine gelir. Arabadan iner ve gördüklerine inanamaz. Elini başına götürür.
Etraf itfaiye arabalarıyla doludur. İnsanlar birikmiş kendi aralarında konuşuyorlardı. Abdülhey etraftaki insanlardan bilgi almaya çalışır.

Abdülhey : Ne olmuş burada teyze?
Teyze : Evin içindekiler cayır cayır yanmış oğlum. Zavallılar…

Ordakilerden birisi söze karışır.

Adam : Yok, yok evladım.Kimse yok içerde diyor itfaiyeciler.
Komşu : Ben komşularıyım. Misafirleri vardı onların. Ben evden çıkan kimse görmedim. Yazık oldu, pek de gençtiler.Allah rahmet eylesin.

Abdülhey net bir şey öğrenemeyeceğini anlayınca Alper’i arar.

Abdülhey : Alper, buraya gelir misin? Tamam, bekliyorum.



Karanlık bir oda… Tavanda asılı beyaz bir lamba…

Adam : Tamam mı?
İskender : (Gururlu ve küçümseyen bir ifadeyle ) Küçük çocuklara ateşle oynamamaları gerektiğini söyler anneleri. Polat da annesinin sözünü dinlemedi. Ateşle oynadı.Kendi yaktığı ateşin ortasında kaldı…Yandı…
Adam : Emin misin? Der adam, bir şey ima eder gibi.

İskender’in yüzündeki gururlu ifadenin yerini yavaşça şüpheli bir ifade alır.



Uzun, aydınlık bir koridorda bastonla yürüyen bir adamın ayakları görünmektedir. Adam yavaş yavaş ilerliyordu. Koridorda adamın ayak ve baston sesinden başka hiçbir ses çıkmıyordu. Adam koridorun sonundaki odanın önüne geldiğinde durur. Ve kapıyı yavaşça açar. İçeriye doğru ilerlemeye başlar. Odada beş tane yatak bulunmaktadır. Her yatağın başucunda beyaz önlük giymiş beş tane doktor bulunmaktaydı. Bastonla yürüyen adam her yatağın yanına gelip yatakta yatan kişiyi kontrol ediyor ve başucunda duran doktorun yüzüne bakıp durumunu anlamaya çalışıyordu. Adam tek tek odadaki yatakların yanına gelip aynı hareketleri tekrarlıyordu. Son yatağa geldiği ve doktorun yüzüne baktı. Doktor başını iki yana doğru sallamaya başladı…
Fonda Ömer babanın üflediği ney sesi duyulmaya başladı…


42.BÖLÜM SONU

0 Comments:

Post a Comment