Devrimci jargonu ve yardımcısı Çeto’yla girdiği tartışmalarla, geçen sezonun en çok konuşulan karakteri oldu Muro

Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde “Nalet olsun içimdeki insan sevgisine” repliğiyle tüm Türkiye’yi ekrana kilitledi. Hal böyle olunca dizinin yapımcıları Muro ve Çeto’nun hikayelerini sinema filmi yapmaya karar verdi. Bu röportajda aslında iki hayatı okuyacaksınız. Bir yanda devrimci Muro’nun geçmişini, hayallerini ve aşkını okurken, diğer yanda ona hayat veren Mustafa Üstündağ’ın yaş** tanıklık edeceksiniz.

Anadolu’nun kuş uçmaz, kervan geçmez ama etrafı insan sevgisiyle dolu ücra bir köyünde doğmuş Muro. Bir gün cevizleri bölüşme kavgasından muhtarın oğlunun kafasını yarmış ve kendisini dağda bulmuş. Komprador uşaklarına karşı profesyonel devrimci olmuş. Sonrası mı? Kendisini ezilen halkı için örgüte adamış. Ve ortaya izleyenleri gülmekten kırıp geçiren Muro çıkmış.


Muro’nun tek seçeneği örgüttü!

Muro nasıl bir çocukluk geçirdi?

Her ezilen halkın çocuğu gibi yokluklar, acılar içerisinde, Anadolu’nun ücra bir köyünde doğdum. Zaten nerde doğacaktım ki? Burjuva mıyım ben Brüksel’lerde Cenevre’lerde, adı sanı bilinen beş yıldızlı otel gibi hastanelerde doğayım! Bizde çocukluk olmaz. Doğarsın, büyürsün, ezersin yahut ezilirsin. Benim topraklarım çocukluğu yaşatmaz ama ölene kadar içinde o çocukluğu yaşatır. Misal ben, yedisinde nasıl bir Muro’ysam yetmişimde de o Muro olacağım.


Devrimcilik nasıl düştü içinize?

Topladığım cevizleri arkadaşlara dağıtmak isterken, egemen gücün köydeki temsilcisi muhtarın oğlu her zamanki gibi savaş halinde yenemediği beni masa başında yenmeye çalıştı. Bana “Sen vuramadın, cevizlerin hepsi benim” dedi. Oyunu kuran kurmuş. Sen ister vur, ister vurma, her zaman son söz işbirlikçi komprador uşağı muhtarın oğlunun... Ulan oğlum, cevizleri eşit olarak bölüşsek ve bütün köyün çocukları yese n’olur? Olmaz... Öyle mi? O zaman senin kafanı ceviz yapar, dağıtır, yeriz diyerek, taşı koydum kafasına...


Sonra ne oldu?

Ben ne bileyim muhtarın oğlunun kanı pekmez gibi akarken, bunun bir başkaldırı ilanı olduğunu... Sen misin Muro, muhtarın oğlunun kafasını yaran? Muhtarın oğluna yapılan eylem muhtara, yani devlete yapılmış kabul edildi. İlk defa bu yüzden dağa kaçarken, “Oğlum Muro, bu iş böyle gitmez, ya bu düzen değişecek ya da sen bu düzenin çarkları arasında ceviz gibi dağılıp gideceksin” dedim. Uzun çözümlemelerim sonucu profesyonel devrimci olmaya karar verdim!


Peki örgüte nasıl girdiniz?

Ne demek nasıl girdim? Nereye girecektim ya? Futbol kulübüne mi, dans kulübüne mi ya da lambada kulübüne mi gidip kıvırtma yapacaktım? Muro’ya tek seçenek kalmıştı. Örgüt! Peki hele bir sor? Neden?


Neden?

Bu soruyu çok sordum kendime. Yılların devrimciliğiyle şöyle çözümleyebildim: Orada bana, taktik bilgime, stratejik birikimime ve lider kişiliğime ihtiyaç vardı. Halkımın çocuklarını sahipsiz bırakamazdım.


Ama örgütle aranızda anlaşmazlıklar da oluyor...

Haksızlığın olduğu yerde Muro’nun başkaldırısı vardır. Ne yani örgütün metinleri ve liderleri kutsal mı? Örgüt olmuş basketbol takımı, beş kişi. Altıncıyı sahaya sürmüyorlar, üçlük sayı atacak benim gibi bir sürü devrimci var ama “Git tribünde otur” diyorlar. Yav gardaşım sayıyı çoğaltın bunu futbol takımı yapın ve 11’e çıkarın deriz. Cevap yok. Çünkü Muro kadroya girerse, emperyalistlerle şike olmayacak, teşvik primi alınmayacak, devrimci mücadele silahsız yapılacak, demokratik süreç işletilecek.


Peki sizin bir lideriniz var mı?

Liderden bahsediyorsak, Lenin, Mao, Marks’ı unutmamak lazım. Burjuva çocuğu olmasına rağmen, Marks’ın yoldaşı Engels’i de analım. İlk okumaya başladığımda hayretler içersinde kaldım, meğer muhtarın oğluyla yaşadığımız sorun sadece benim sorunum değil, bütün insanlığın sorunuymuş.


Muro’nun bir günü nasıl geçer?

Bir burjuva esprisiyle cevap vereyim: Az uyku, çok çalışma. Ha, ha, ha... Nalet olsun, bu burjuvalar kadar yalancı, sembollerle konuşan, popüler kültür kölesi insan grubunu ömrü hayatımda görmedim. Evet uykusuz kalıyorlar. Gardaşım o kadar gezersen, gündüz; kafelerde, brunchlarda, akşam; barlarda diskolarda dağıtırsan, tabii az uyursun. Ezilmiş halkımızı köle gibi çalıştırıyorlar, parasını bunlar yiyor. Neyse gelelim bana. Bir günüm kimi zaman baykuş gibi düşünceli, kimi zaman bir kanarya gibi cıvıl cıvıl neşeli geçiyor. Devrimci de sıradan bir insandır. Yani öfkesiyle, neşesiyle, hüznüyle ve tabii aşkıyla...


Aşk demişken, Muro’nun aşk hayatı nasıl?

Bir devrimci uykusuz, silahsız, yoldaşsız, aç, susuz kalabilir ama aşksız asla? Aşk, önce çocukluğumuzda ağzımıza aldığımız leblebi tozunu havaya umarsızca püskürtmektir... Siyah önlüğü giyip, lastik ayakkabıları ayağına çekip ilkokulun yolunu tuttuğunda ise, dört kişinin oturduğu sırada seni bir sürpriz bekliyordur. Adı da Fidan’dır..


Demek ilk aşkınızın adı Fidan’dı...

Fidan bir körpe ağaç, dağda yeşeren bir nevruz çiçeğiydi... Ama onun başına da her Fidan’ın başına gelen geldi. Muhtarın oğlu ödedi başlık parasını, kızı koluna taktı. Yani Fidan’ın köküne baltayı vurdu.


Peki Fidan’ı unutabildiniz mi?

Bu devrimci hayatım boyunca, nice ihanetleri, savaşları, mücadeleleri unuttum. Hâlâ o muhtarın oğlunun kolunda giderken, dönüp bana o kocaman siyah sıpa gözleriyle bakıp adeta Muro, beni bu zalimin ellerine verme diyen o anı unutamadım.


Sevdiğinizi muhtarın oğlunun kapmasına nasıl razı oldunuz?

Söz verdim, bundan sonraki Fidan’ları emperyalist, burjuva düzenine yedirtmeyeceğim. Yav şimdi benim niye yaramı deştiniz. Mecbur bir dörtlük, sekizlik aklıma geliyor: “Daşa verdim yanımı, toprak emdi kanımı, Azrail’e can vermezdim, canan aldı canımı. Oy dağlar, sümbüllü bağlar hey... Elinde altın şamdan, perdeyi kaldır camdan, al hançeri vur beni, ben usandım bu candan.”

Sinema filmi herkesi çok güldürecek

Muro’ya hayat veren Mustafa Üstündağ bugüne kadar pek çok dizi ve sinema filminde oynamış. Ama onun kariyerini zirveye taşıyan kahraman Muro olmuş. Oyunculuk, önümüzdeki sezon Muro filmiyle beyazperdede de izleyeceğimiz Üstündağ’ın çocukluk hayaliymiş...

Bir dizide oynadınız ve hayatınız değişti. Muro size ne kattı?

İşimi severek yaptım ve karşılığını aldım. Galiba doğru yerde, doğru zamanda ve doğru insanlarla karşı karşıya geldik. Muro’dan insan sevgisinin ne kadar değerli bir şey olduğunu öğrendim.


Muro sinema filmi oluyor. Nasıl bir film izleyeceğiz?

Cezaevinden çıkan Muro ve Çeto, devrimi köyden başlatmak için köylerine dönüyorlar. İlk planları evlenip yuva kurarak örnek birer devrimci olmak. Oysa muhtar Muro ve Çeto’yu hapisteyken iki Rus kadınla evlendiriyor. Muro ve Çeto’nun devrim ütopyalarını gerçekleştirebilmeleri için kadınları bulup boşanmaları gerekiyor. Bunun için İstanbul’a geliyorlar ve başlarına gelmeyen kalmıyor. Çözümlemesini asla yapamayacakları bir örgütle karşı karşıya kalıyorlar. Bu film insanları çok güldürecek.


Nerede büyüdünüz?

Mersin’de. Yazın sıcaktan üstümüz çıplak gezerdik. Zaten esmer olduğum için kapkara olurdum. Arkadaşlarım bana Kökler dizisinin zenci kölesinin adını takmıştı. Lakabım Kunte Kinte’ydi. Üç kişilik bir ailemiz vardı. Annem, babam ve ben. Ne yazık ki, ablamı 9 yaşındayken kaybettik.


Başınız sağ olsun. Ablanız neden vefat etti?

10 aylık bebekken ateşlenmiş, doktora götürmüşler. Menenjit teşhisi konmuş ve yanlış tedavi uygulanmış. Ablam 9 yaşına kadar bitkisel hayatta kaldı. Benim 5 yaşıma girdiğim sabah vefat etti. Ondan sonra da hiç doğum günümü kutlamadım.


Yaramaz bir çocuk muydunuz?

Sakınan göze çöp batar diye düşünerek ailem beni sokakta büyüttü. Ama geceleri odada yalnız kaldığım için kendi kendime kurmacalar üretip, hayali oyunlar oynuyordum. Bu da bir süre sonra gerçekmiş gibi oldu. Yalan söylemeye başladım. Ama bunlar pembe yalanlardı...


Oyunculuğunuzun temelleri o günlerde mi atıldı?

Oyuncu olmasam yalancı olacaktım galiba. (Gülüyor) Küçükken bana ne olacaksın diye sorduklarında “Hacı olacağım” derdim. Bir yerde beyaz elbiselerde hacı kafilesi görüp özenmiştim. Lisede oyuncu olmak istedim. Babamın çalıştığı cam fabrikasında kirvem tiyatro yapıyordu. Ona özendim ve oyuncu oldum.


Popüler olmak hayatınızda neleri değiştirdi?

Bu karakter bana çok şey kattı. Kötü yanı ise artık rahat olamamak. Deniz kenarı beni çok mutlu ediyor, ama lanet olsun cep telefonlarına kameraları yerleştirenlere ki, her yerde görüntüleniyorsunuz.


Annenizin size Muro diye seslendiği doğru mu?

Annem Muro’yu çok sevdi. Bana “Aaa Murom gelmiş” diyor. Annem benim en büyük hayranım.


Nalet olsun Çeto sevgime

Sizi hep Çeto’yla tartışırken görüyoruz. Ne olacak sizin sonunuz?

İşte bir muammanın ortasındayız. Her şeyi bilebilirim, çözümleyebilirim ama bu Çeto’nun ne yapacağını bırak ben, Kozmoz bile bilmiyor. Nalet olsun, Çeto kaygan bir balık, eline alırsın tutamazsın, suya atarsın ağını parçalar, olta atarsın ille o takılacak başka balığa bırakmaz. (Çeto duramıyor ve burada söze giriyor...)
Çeto: Aşkolsun başkanım, yani beni o kadar yaratık arasında balığa benzettin. Teessüf ederim...
Muro: İyi o zaman Çetin, sen kendini tanımla.
Çeto: Başkanım nasıl Muro kelimelere sığmazsa, Çetin de kelimelerle tarif edilemez.
Muro: Israr etsek Çetin?
Çeto: Israr derken başkanım?
Muro: Kafana sıktırtma Çeto, kendini anlat işte. Bak anan da okuyacak bunu.
Çeto: Anamın okuması yok ki başkanım.
Muro: Niye paraları tek tek biliyor, hele yüz bin lira diye yüz lira ver alıyor.
Çeto: Parayı bilir başkanım...
Muro: Neyse, bu röportajın konusu Çetin’in anası değil, ben Çeto’yu tarif edeyim. Nasıl Marks’ın Engels’i, Lenin’in Troçkisi, Fatih Terim’in Müfit’i, Fidel’in Che’si varsa, nalet olsun Muro’nun da bir Çeto’su var. Nalet olsun bu içimdeki insan sevgisine ki, bu Çeto Gundi’sini çok seviyorum.
Çeto: Teşekkür ederim başkanım...

0 Comments:

Post a Comment